Afiyetle Logo

Yemek Tarifleri, Pratik ve Kolay Tarifler

Ahlak ve Vicdan Gelişimi

Ahlak ve Vicdan Gelişimi
  1. Bizim toplumumuzda “temiz” olma diye bir söz vardır. Bildiğimiz mis gibi kokma, üstünün başının yıkanmış ütülenmiş olması değildir bu “temiz” olma; ahlaklı, vicdanlı, yalan söylemeyen, dürüst anlamı taşır. Kötülükten arınmış olma da diyebiliriz.

    Daha hamilelik döneminde annelere sorulur: “Kız mı, erkek mi istiyorsun?” diye. Verilen cevap genellikle şöyledir: “Sağlıklı, iyi huylu, ahlaklı, hayırlı bir evlat olsun yeter.” Çocuk dünyaya geldikten sonra da anne babaların ödü kopar çocuğunun “kötü huylu” olacağından. Daha 1-2 yaşlarındaki çocuk karıncayı ezse, parkta arkadaşına kum atsa, başkasının elinden oyuncağını çekse, “eyvah, çocuğum acımasız, kötü huylu olacak galiba” diye endişeleniriz.

    Nedir çocukların ahlaklı, vicdanlı olmalarını sağlayan? Acaba çocuklar çocuklar dünyaya gelirken “ahlaklı, vicdanlı, iyi huylu” mudurlar, yoksa bunlar sonradan mı gelişir? Yıllardır psikoloji bilimi bu gibi soruların cevabını araştırıyor. Çeşitli cevaplar arasında en çok kabul göreni, insanın belli özelliklerle dünyaya geldiği, ama bu özelliklerin biraraya nasıl bir kompozisyon içinde getirileceğinin, hangisinin yeşerip gelişeceğinin, hangisinin solup gideceğinin anne baba davranışlarına bağlı olduğudur. Tabi ki anne babaların yanısıra içinde yaşanılan toplumun kuralları, beklentiler, dini inançlar da unutulmamalı. Çünkü anne babalar neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar verirken içinde yaşadıkları çevreden etkilenirler. Örneğin bir toplumda evlilik öncesi cinsel ilişki ahlaksızlık sayılırken, bir diğerinde son derece normaldir. Bu değerler ülkeden ülkeye değil, yöreden yöreye bile değişir. “Namus” bizim toplumumuzda ahlakla neredeyse eş anlamlıdır.

    Süperego

    Psikanalitik teoriye göre süperego, en ilkel dürtülerimiz olan ve id tarafından yönetilen cinsellik ve saldırganlık içgüdülerimizi kontrol altına almak ve toplumsal yaşama uyum sağlamak için gelişmiştir. İd, doğduğumuz andan itibaren varolan ve istediğimiz şeyi anında elde etmemiz için baskı yapan bir enerjidir. Bebekler istediklerini anında alamazlarsa huysuzlaşırlar, çünkü onlarda henüz sadece id hakimdir. Ancak büyüdükçe topluma uyum sağlamak için isteklerini ertelemeyi, davranışlarını kontrol altına almayı, mantıklı düşünmeyi öğrenirler. Böylece ego gelişir. Anne babalar “hayır, yapma, yasak, ayıp” demeye başladıkları andan itibaren de süperego gelişmeye başlar. Süperegonun içimizdeki “-meli, -malı”lar olduğunu söyleyebiliriz. Büyüdükçe id ile süperego sürekli çatışma haline girer. Dolayısıyla, “vicdan, içimizdeki iyi ve kötünün çarpışmasıdır” denebilir. Kötü davranışlar sonucu hissedilen suçluluk duygusunun kaynağı süperegodur.

    Örneğin, 3 yaşlarındaki bir çocuk düşünün. Bebekleriyle oynarken, birini yere atıp üstüne basıyor, “sen öl” diye ona bağırıyor. Diğer yandan da kendi kendine konuşmaya devam ediyor. Bu kez sesi son derece masum ve sevecen: “Hayır ölme, sen yaramazlık yapmadın ki” diyor. Yine aynı yaşlarda bir çocuk düşünelim. Annesi ona masanın üzerinde duran bibloları ellememesini söylemiş. O da bibloların yanına gitmiş, bakıyor, bir yandan da kendi kendine konuşuyor: “Bak, ne güzel, hadi dokun ona.” Sonra kendi kendine cevap veriyor, bu kez sesi sert ve kızgın: “Hayır, dokunamazsın, kırılır.” Bu, vicdanındaki annesinin sesidir. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, çocuklar daha küçük yaşlardan itibaren vicdanlarında iyi ve kötünün hesaplaşmasını yaşar.

    Sosyal öğrenme teorisi

    Bu teoriye göre ahlak doğduktan sonra öğrenilir. Ödüllendirilen davranışlarımız “iyi”, cezalandırılan davranışlarımız da “kötü”dür. Örneğin parkta bir çocuk diğerinin elinden küreğini çekerek alıyor. Diğeri de kızıyor, ayağa kalkıp onu itiyor. Yere düşünce bizimki ağlamaya başlıyor, annesine bakıyor. Annesi de şöyle cevap veriyor: “Arkadaşının istemediği şeyi yaptın, canın yandı.” Böylece çocuk sebep-sonuç ilişkisini ve toplumsallaşmayı öğreniyor. Başkalarını “örnek almak” öğrenmenin başka bir yoludur. Bu nedenle anne babaların kendi davranışlarına çok dikkat etmesi gerekir. Çocuğunu oynarken yüksek sesle bağırdığı için bağırarak azarlayan bir anneyi düşünün. Çocuk annesinin ne söylediğinden çok ne yaptığından etkileneceğinden, bu anneden bağırmayı öğrenecektir. Anne babaların çocuklarının arkadaşlarının davranışlarına da dikkat etmesi gerekir. Özellikle 10 yaş ve üstü çocuklar için arkadaşları tarafından kabul görmek çok önem kazandığından, beğendikleri arkadaşlarını taklit etmeye başlarlar.

    Cezalandırılma korkusu ve niyet

    Piaget’e göre yaşla beraber gelişen zihinsel beceriler, ahlaki gelişimi etkiler. Çocuklar 10 yaşına kadar kurallara uygun davranışları sadece taklit eder, onları sorgulamadan kabul eder. Davranışının doğru mu, yanlış mı olduğuna değil, sonucunda kendinin zarar görüp görmeyeceğine bakar. Bu nedenle eğer kural koyan kişi ortada yoksa, cezalandırılmayacağını düşünerek kuralı çiğneyebilir. Daha az fiziksel zarara yol açan suç, daha az kötüdür. Örneğin, 6 yaşındaki bir çocuk annesinin misafirler için hazırladığı ve yememesi söylenen tatlıyı annesi ortada yokken yer. Ona göre eğer 1 tane yerse “az kötü”, 10 tane yerse “çok kötü” davranmış olur. Anaokulundaki çocuğunuz, arkadaşı ona çarptığında canı yanınca kızar. Ne niyetle çarptığı, kasten mi kazayla mı, onun için önemli değildir, önemli olan canının yandığıdır. 10 yaşının üstündeki çocuklar, davranışlarının iyi ya da kötü olduğuna karar verirken “ne niyetle” davrandıklarını gözönüne alırlar. 11-12 yaşlarındaki bir çocuk için, aç olan bir kediyi doyurmak amacıyla bakkaldan çalınan bir kutu süt, arkasında iyi niyet olduğundan kötü sayılamaz.

    İç denetim-Dış denetim

    Kohlberg’e göre, ahlaki gelişimin ilk aşamasındaki kişi bencildir, kendi gereksinimleri ön plandadır. Örneğin arkadaşının 20 tane Barbie’si varsa, çocuk birini alıverir, zaten arkadaşının bir sürü vardır. Onun üzüleceğini düşünemez, sadece kendini düşünür. Bazı yetişkinler de böyledir. Cezalandırılma korkusu duymadığı durumlarda kurallara uymaz, örneğin trafik polisi yoksa kırmızı ışıkta geçer. Bu şekilde davranan kişilerin genellikle hükmedici anne-baba tutumlarıyla, ağır cezalandırmalarla büyüdüğü görülür. Bu kişiler kendilerini durdurmak için hep dıştan bir güç tarafından yönetilmeye alışmışlardır, iç-denetimleri gelişmemiştir.

    Empati

    Kohlberg’in ahlaki gelişim teorisinin ikinci aşamasında “ben-merkezci” düşünce yerini empatik düşünceye bırakır. Yani kişi başkalarının da duygularını, düşüncelerini dikkate alır. Başkalarının hakkını çiğnemek istemez, çünkü kendini onun yerine koyduğunda üzüleceğini bilir. Bu aşamadaki çocuklar “iyi çocuk” olmak için içinde bulundukları grubun kurallarına uyarlar. Okul çağı sayılan 6-7 yaştan önce bir çocuğun kendini başkasının yerine koyması beklenemez, çünkü bu beceri henüz gelişmemiştir. Ancak anne babalar yine de “nasılsa anlamaz” diye vazgeçmemeli, çocuklarına her zaman “bana vurunca canım yandı, üzüldüm” gibi duygularını ifade edici sözler kullanmalıdır. Çocuklar birbirine zarar verdiğinde bunun sonucu anlatılmalıdır. Örneğin, “Sen arkadaşına kum attın, canı yandı, bak nasıl da ağlıyor. Senin de gözüne kum kaçtığında çok canın yanmıştı, hatırlıyor musun?”, “Arkadaşının oyuncağını izin almadan alamazsın, yoksa o çok üzülür. Sen de Sinem oyuncağını elinden çektiğinde nasıl kızıyor ve üzülüyordun, bu nedenle de ağlıyordun. Lütfen şimdi oyuncağı arkadaşına geri ver” gibi sözler empatinin geliştirilmesine faydalı olur. Küçük yaştaki çocuklar henüz bencil dönemde olduklarından, özellikle çocuğun kendisinin nasıl etkileneceğini vurgulamak onun durumu anlamasına yardımcı olur.

    Bazı çocuklarda empatinin gelişmesi daha geç olur. Özellikle sınır tanımayan, hiperaktif, sınırlı zekaya sahip, geç konuşan, endişeli, anne-çocuk ilişkisinde sorunları olan çocukların daha dürtüsel oldukları, bu nedenle kendini frenlemeyi ve kendini başkasının yerine koymayı öğrenmede geciktikleri görülür.

    Ahlak gelişiminin en son aşamasına ulaşmış kişiler, kendi ilkelerine aykırı durumlarda yasalara aykırı davranabilirler. Örneğin insan yaşamı ya da özgürlüğünü tehdit eden durumlarda kuralları çiğneyebilirler. Bilinmelidir ki herkes bu aşamaya ulaşamaz.

    Disiplin yöntemleri

    Ahlak gelişimini etkileyen önemli unsurlardan biri de çocuk yetiştirme yöntemidir. Dayak, karanlık odaya kapamak gibi ağır cezaların zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açtığı bilinmelidir. Bu şekilde yetişen çocuklar acımasız ve katı olabilecekleri gibi güvensiz, isyankar, çekingen de olabilirler. Yaramazlık yaptığı için dövülerek cezalandırılan bir çocuk, okulda kendinden güçsüzleri döver, böylece hem hıncını alır, hem de kızınca dövmenin uygun bir davranış olduğunu öğrenmiştir. Aynı zamanda bu çocuklar cezalandırılma korkusuyla yalana da başvurabilirler.

    Nasıl vicdanlı bir çocuk yetiştirebiliriz?

    Vicdanlı bir çocuk yetiştirmek istiyorsak, en iyi yöntem onda pişmanlık hissi uyandırmaktır. Başkasının üzüntüsüne kendisinin neden olduğunu düşünen çocuk kendini suçlu hissedecek ve pişmanlık duyacaktır. Böylece çocuk hakettiği sonuca katlanmayı isteyecek (ya da en azından buna karşı gelmeyecek) ve iç-denetim geliştirecektir. Bunun için ne yapacağız?

    1. Çocuk bir hata yapmadan önce sakince ve kesin bir şekilde uyarılır, nedeni açıklanır. Kendisine veya çevresine verebileceği zarar anlatılır. Uygun bir davranışa yönlenmesi için ortam sağlanır. Örneğin, çocuğunuz evin içinde basket topuyla oynamayı istiyor. “Bu top ağır, cama çarparsa kırabilir, sana zarar verebilir, haydi bahçede oyna” ya da “haydi al bu küçük ve hafif topla oyna” denebilir.

    2. Çocuğunuz sizi dinlemez, yaptığı hatalı davranışa devam ederse, bir süre için top oynamasına izin verilmeyeceği konusunda uyarılır.

    3. Eğer çocuğunuz yine de istediğini yaparsa, gerçekten top elinden alınır. Yani çocuğunuz davranışının sonucuna katlanır. Hatasının sonucunu yaşayan çocuk, kendini sorumlu tutmasını öğrenir.

    Çocuğa davranışının neden hatalı olduğunu anlatmak gerekir. Bu, küçük çocuklar için kısa açıklamalar şeklinde olmalıdır. Uzun ve mantıklı açıklamalar yerine hatalı davranışın kendisine vereceği zarar üzerinde durulmalıdır, çünkü okul öncesi yaştaki çocuklar önce kendilerini düşünür. Örneğin; bıçakla oynamak isteyen bir çocuğa “Onu bırak, elini acıtır, o zaman ben üzülürüm”; arkadaşını çimdikleyen çocuğa “Sen arkadaşını çimdikleyince onun canı yanıyor ve senle oynamak istemeyecek, sen de yalnız kalıp üzüleceksin”; pusetine binmek istemeyen çocuğa: “Binersen anneannene/ parka/ oyuncakçıya daha çabuk gidersin” gibi.

    Çocuğun yaşı büyüdükçe “.......yap, çünkü.......” şeklindeki daha uzun açıklamalar etkili olur. Çocuğunuzun sizin sözünüzü dinlemesi, size hürmet göstermesi için yapacağınız açıklamayı mantıklı bulup kabul etmesi çok önemlidir. Yoksa cezasını çeker ama bu sizi memnun etmekten başka bir işe yaramaz. Çocuk yaptığının karşılığını ödemiş olur ancak pişmanlık hissetmez, bu da ahlak gelişimine faydalı olmaz.

    Hikayeler-filmler-kahramanlar

    Ahlaki gelişimi desteklemek için yapılabileceklerden bir başkası da hikayelerden, filmlerden yararlanmaktır. İyi ile kötünün çarpışmasını ve sonunda iyinin kazandığını göstermek çocuk için “iyiliği”, “kötülüğü” somutlaştıracaktır. İyinin kazandığını görerek iyiliği öğrenmesi kolaylaşacaktır. İyi ve güçlü masal kahramanlarıyla çocuklar kendilerini özdeşleştirecekler, model alma yoluyla öğreneceklerdir.

    Özetle, çocuklar yetişkinlerden duyduklarını ve gördüklerini öğrenirler. Dolayısıyla çocuklarımızın nasıl davranmasını istiyorsak biz de öyle davranmalı, iyi davranışlarını farkedip ödüllendirmeli ve onlara demokratik bir aile ortamı sunmalıyız.

    Sağlıklı Günler Dileğiyle...

Beslenme ve Yaşam Haberleri

Mikro yeşillikleri nerden alalım?

Mikro yeşillikleri nerden alalım?

Mikro yeşillikler satan yerler, genellikle organik pazarlarda, sağlıklı gıda dükkanlarında veya online platformlarda bulunabilir. İşte mikro yeşillikler satan bazı yerler: Organik Pazarlar ve Tarım

Mikro bitkiler sağlık deposu

Mikro bitkiler sağlık deposu

Mikro yeşillikler, yani mikro bitkiler, tohumlarının çimlenmesinden birkaç gün sonra hasat edilen küçük, genç bitkilerdir. Bu yeşillikler, özellikle son yıllarda sağlık ve beslenme dünyasında popüler

Kıbrısın lezzeti Lefkeli sandviççisi

Kıbrısın lezzeti Lefkeli sandviççisi

Hilmi Lefkeli, Kıbrıs'ta özellikle sandviçleriyle tanınan bir isimdir. Kıbrıs'ın lezzetli sokak yemeklerinden biri olan sandviçleriyle ünlüdür. Çeşitli malzemelerle hazırladığı ve her damak zevkine hi

Gastronomini dünyasının yıldızı Massimo Bottura

Gastronomini dünyasının yıldızı Massimo Bottura

Ünlü İtalyan şef Massimo Bottura, gastronomi dünyasında en çok bilinen isimlerden biridir. Hem İtalya'da hem de dünya çapında tanınan Bottura, Osteria Francescana adlı restoranıyla büyük bir üne kavuş

Ünlü şef Hüseyin Özer

Ünlü şef Hüseyin Özer

Hüseyin Özer, Türk televizyon dünyasında tanınan ve sevilen bir şef ve televizyon kişiliğidir. Özellikle yemek tarifleri ve mutfakla ilgili programlarıyla geniş bir izleyici kitlesine hitap etmiştir.

Kırıntı Restoran: Lezzetin ve Samimiyetin Buluşma Noktası

Kırıntı Restoran: Lezzetin ve Samimiyetin Buluşma Noktası

İstanbul’un en bilinen restoranlarından biri olan Kırıntı, lezzetli yemekleri ve sıcak atmosferiyle yıllardır misafirlerini ağırlıyor. 1981 yılında kurulan restoran, Türkiye’yi ilk kez "American Diner

Hayfene Baharat: Gelenekten Gelen Lezzet

Hayfene Baharat: Gelenekten Gelen Lezzet

Hayfene Baharat: Gelenekten Gelen Lezzet Baharat, insanlık tarihinin en eski ve en değerli ticaret ürünlerinden biridir. Türk mutfağının vazgeçilmez unsurlarından biri olan baharatlar, yüzyıllardır y

Almanya’da Bulunmayan Türk Yiyecekleri

Almanya’da Bulunmayan Türk Yiyecekleri

Türk mutfağı, geniş lezzet yelpazesiyle dünya çapında büyük ilgi görse de, Almanya’da yaşayan Türkler ve Türk mutfağını sevenler bazı geleneksel yiyecekleri bulmakta zorlanabiliyor. Almanya’daki büyük

Türk hava yollarında en beğenilen nefis lezzetler

Türk hava yollarında en beğenilen nefis lezzetler

Türk Hava Yolları (THY), uçak içi yemekleri konusunda en çok beğenilen havayollarından biri olarak öne çıkıyor. Yolcuların favorileri arasında hem geleneksel Türk mutfağından hem de uluslararası mutfa

Beyti Restoran: Türk Mutfağının Efsaneleşen İsmi

Beyti Restoran: Türk Mutfağının Efsaneleşen İsmi

İstanbul'un en köklü ve prestijli restoranlarından biri olan Beyti, 1945 yılından bu yana Türk mutfağının en özel lezzetlerini sunmaya devam ediyor. Adını, kurucusu Beyti Güler’den alan bu efsane rest