Yemek Tarifleri ve Sağlıklı Beslenme Portalı

E-posta Şifre giris

Sağlıklı süt ve yoğurt tüketimi « Geri

eposta E-posta 15.10.2009'de eklendi.
Sağlıklı süt ve yoğurt tüketimi 1)Güvenli Süt Tüketim Raporu

*Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR)
      
ENERJİNİN KAYNAĞI

"Süt, çok sayıda besin ögelerini bileşiminde bulundurması nedeniyle insan yaşamının her evresinde tüketilmesi gereken temel besinlerin başında yer almaktadır.
"Süt proteini iyi kaliteli olup, amino asit örüntüsü ile değerlendirildiğinde vücutta kullanım oranı % 90 dır.

"Süt karbonhidratı olan laktoz, süt enerjisinin kaynağıdır. Laktoz, beyin ve sinir hücrelerinin oluşumunda, bağırsak hareketlerini düzenlemede yardımcıdır. Uygun ortam (pH) sağlayarak faydalı bağırsak bakterilerini geliştirir. Süt içme alışkanlığı olmayanlarda hafif mide bulantısı, karında gaz, midede ekşime ve hafif ishal görülebilir. Bu bulgular süt içmeye devam ettikçe geçer.



"Süt yağı, süt enerjisinin bir diğer kaynağıdır. Yağda eriyen vitaminlerin (A, E, D, K) emilimini sağlar. Özel durumlarda ve yetişkinlik çağında yarım yağlı ya da yağsız süt de tüketilebilir. Süt yağında bulunan yağ asitlerinin, özellikle çocukların sinir sistemi ve entelektüel kapasitelerinin gelişimini sağlayan bir değişken olduğu bildirilmiştir.

"Süt, minerallerden (kalsiyum, fosfor, iyot, sodyum, magnezyum) zengindir. Süt, hiç bir besinde olmadığı kadar fazla ve kullanılabilirliği yüksek kalsiyum mineralini içerir. Kalsiyum, fosfor ve magnezyum kemik dokusunun temel bileşenidir. Çocukluktan yirmi- yirmi beş yaşına kadar dengeli beslenme ile kemik mineral dokusu artar. Yaşlılıkta ise hareketsizlik ve hormonal dengenin değişimine bağlı olarak kemik mineral dokusu azalır. Kalsiyum, fosfor ve protein içeriği zengin olan süt, çocukluk ve gençlikte kemik dokusunun gelişimini sağlar, yaşlılıkta ise kaybı azaltır. Süt proteini, kalsiyum emilimini arttırdığı gibi, kemik dokusu hücrelerinin oluşumunu sağlar. Süt karbonhidratı olan laktoz da ince bağırsaklardan kalsiyum emilimini arttıran önemli bir faktördür.
"Süt, büyüme ve gelişmeyi, besin ögelerinin vücutta elverişli kullanılmasını, sinir sisteminin fonksiyonlarının yerine getirilmesini, vücut direncinin gelişmesini ve kan yapımında fonksiyonu olan çok sayıda vitaminleri içerir. Riboflavin (B2 vitamini), B12, A vitamini, B6, B1, niasin ve folik asit sütte yeterli miktarda bulanan vitaminlerdir.

Bu özellikleri nedeniyle süt, sağlığın korunarak devamını sağlayan önemli bir besindir.
      
HİJYENİK OLMAYAN KOŞULLAR HASTALIĞA DAVETİYE
Yaşamın her evresinde, çok sayıda ve önemli fonksiyonları olan besin öğelerini yapısında bulundurması nedeniyle, tüketilmesi gereken sütün mikroorganizmalar açısından da önemli bir besin olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
"Süt, insanda hastalığa neden olabilen zararlı mikroorganizmaların üremesi için elverişli bir besi yeridir. Brusella (yavru atar hastalığı), tüberküloz, tifo, paratifo, şap, şarbon, sarılık gibi hastalık etkenleri çiğ sütten insana geçebilen hastalıklardır. Sağımdan tüketiciye ulaşıncaya kadar açıkta kalan süte, süt sağıcısından, kaplardan, hayvan memesinden (kan, irin, kıl, vb) ve çevreden (toz, toprak, haşarat ve gübre atıkları) de bulaşanlar geçebilmektedir.
"Türkiye'de yılda 10 milyon ton civarında süt üretilmektedir. Üretilen sütün % 42'si tüketiciye çiğ süt (sokak sütü/açık süt) olarak ulaşmaktadır. Modern işletmelerde işlenen süt oranı % 18-20 dir. Ne denli hijyen şartlarına uyduğu bilinmeyen mandralarda işlenen süt miktarı ise % 40 dır.

"AB ülkelerinden Yunanistanda üretilen sütün % 75'i , İspanya'da % 78'i, Danimarka ve Hollanda'da % 96'sı, İrlanda'da % 98'i kooperatifler ve diğer organizasyonlar aracılığı ile toplanarak soğuk zincir içerisinde ve hijyenik şartlarda sanayi kuruluşlarına verilerek işlenmektedir.

"Türkiye'de üretilen ve herhangi bir ısıl işlem (pastörizasyon ve UHT) geçirmemiş sütün büyük bir oranı insan sağlığını tehdit eden çeşitli hastalık etkenlerini içermektedir. 28 Haziran 1995 tarih ve 22327 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren " Gıdaların Üretimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname"ye dayanılarak çıkarılan ve 16 Kasım 1997 tarih ve 23172 mükerrer sayılı Resmi Gezetede yayınlanarak yürürlüğe giren "Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği"nin Yedinci Bölümünde yer alan hijyen ile ilgili kriterler, tüm gıda sektöründe olduğu gibi, süt ve süt ürünleri işleyen işletmelerin de uyması gereken hijyen kurallarını belirtmektedir.

"Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinin 36. maddesine dayanılarak Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nca ortaklaşa hazırlanan ve 14 Şubat 2000 tarih ve 23964 sayılı Resmi Gezetede yayınlanarak yürürlüğe giren "Türk Gıda Kodeksi- Çiğ Süt ve Isıl işlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği"yayınlanmıştır. Bu tebliğin amacı, "çiğ sütün, ısıl işlem görmüş içme sütü, süt ürünleri ve süt bazlı ürünlerin tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretimi, depolanması, taşınması ve pazarlanmasını sağlamak üzere özelliklerinin belirlenmesidir. Ülkemizde süt ve süt ürünleri standartlarımızın bulunması ve denetlenmesine dair yasa ve yönetmelikler bulunmasına rağmen üretilen sütün %42'sinin açıkta satılan sokak sütü, %40'ının ise hijyen şartlarına uygun olmayan koşullarda işlenerek tüketiciye ulaşması düşünüldüğünde konunun sağlık açısından ne denli önemli olduğu ve hatta önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca ülkemizde süt hayvancılığı ile uğraşan birimlerin küçük kapasiteli ve dağınık olması, mevsimler ve bölgelerden kaynaklanan üretim dengesizliği, sütün üretiminden işletmeye ulaştırılmasına kadar olan süre içinde hijyenik koşulların sağlanamaması ve soğuk zincir organizasyonunun kurulamaması da kaliteyi olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla ısıl işlem (pastörizasyon ve UHT) geçirmek üzere işletmelere gelen sütlerin büyük kısmı fabrikaya ulaştığı anda ısıl işlem için uygun özellikleri taşımadığı tespit edilmektedir. Bu da önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
      
YANLIŞ İNANIŞLAR

"Tüketicinin önemli bir kısmı sokak sütünü saf, taze ve doğal olduğu yanılgısıyla tercih etmektedir. Oysa sokak sütleri denetimden uzaktır, su, nişasta vb. maddeler eklenerek, besin değeri azaltılmış olabilir ve her türlü mikrorganizmayı içerebilmektedir. Ülkemizde değişik merkezlerde bu yönde yapılmış birçok bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmaların büyük bir kısmı bilim uzmanlığı ve doktora derecesi veren çalışmalar olup, bu çalışmalara T.C. Yükseköğretim Kurulu, tezler kataloğundan (www.yok.gov.tr/tez/tez_tarama.htm) rahatlıkla ulaşılabilmektedir.

"Tüketici, kaynatarak sütün içindeki mikrorganizmaları yok ettiğini düşünmektedir. Kaynatma ile bazı mikroorgnazimaların ancak üremesi durdurulabilir. Sütün mikrobiyolojik açıdan sorunsuz hale getirilebilmesi, süt kaynamaya başladıktan sonra en az 10-15 dakika bu işleme devam etmekle mümkün olabilmektedir. Bu şekliyle kaynatma sütün besin değerini etkiler, süt vitaminlerinde % 60-100 oranlarında kayba neden olur.

"Çoğu tüketici uzun ömürlü sütleri (UHT) uygulanan ısıl işlemden dolayı ölü süt olarak değerlendirmektedir. Oysa teknik kısa sürede uygulandığından kayıp kaynatmaya göre çok daha azdır. Pastörize edilmiş sütler (günlük süt ve mutlaka soğuk koşullarda bulundurulması gereken sütler) karşılaştırıldığında kayıp değerleri yönünden çok büyük fark yoktur.

"Tüketicilerin büyük bir kısmı, uzun ömürlü süte (UHT), işlem esnasında dayanıklılığı sağlamak amacı ile antibiyotik, antiseptik maddelerin katıldığına ve kullanılan ambalaj malzemesinin kanser yapıcı özelliğinin olduğuna inanmaktadır. Bu, kesinlikle doğru olmayıp hiçbir bilimsel geçerliliği de yoktur. Uygulanan ısıl işlem gereği; işletmeye kabul edilen süt, 135-150 C de 2-5 saniye tutulmakta ve arkasından derhal 20 C ye soğutma uygulanmaktadır. Bu işlem sonrası süt; steril ortamda, steril ambalaj malzemesi ile ambalajlanmaktadır. Görüleceği gibi, bu işlem esnasında süte ilave hiçbir madde eklenemesine ihtiyaç olmadığı gibi eklenecek maddeler de maliyeti artıran bir faktör olacaktır. Kullanılan ambalaj malzemesi ise genellikle çok katmanlı olup, gerek Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gerekse de diğer sağlık örgütleri tarafından kullanılmasının bir sakıncasının olmadığı belirtilmektedir.
       
GÜVENLİ SÜT TÜKETİMİ İÇİN...

"Yasal olarak açıkta (sokak sütü) satılması yasak olan sütlerin, hiçbir koşulda satılmasına izin verilmemelidir. Yaşamını ısıl işlem geçirmemiş, açık süt (sokak sütü) satarak sağlayan iş sahiplerinin, yasal düzenlemelerle ve üretici firmaların katkılarıyla ısıl işlem geçirmiş (pastörize ve UHT) süt satmaları sağlanmalıdır. Bu konunun denetimi sürekli kılınmalıdır.
"Etkin bir denetleme ile sokak sütleri kayıt altına alınmalı ve kayıt dışı olmanın sokak sütü satışına sağladığı avantajlar yok edilmelidir.
"Isıl işlem geçirmemiş sokak sütü satışlarının engellenmesinin bir yolu da yaygın eğitim-öğretim olanaklarının kullanılmasından geçtiği bilinmektedir. Sağlıksız koşullarda üreticiden tüketiciye ulaşan, ısıl işlem geçirmemiş sütlerin birey ve dolayısıyla toplumun sağlığı üzerinde olası zararları her aşamada anlatılmalıdır. Bu konuda medya da üzerine düşen görevleri yerine getirmelidir.

"Sağlıklı ve güvenli süt tüketimini artırmak için ulusal boyutta kampanya başlatılmalı, tüm kesimler bu kampanyaya katılmalıdır.

"Risk gruplarında (bebek, çocuk, emzikli ve yaşlı nüfus için) sağlıklı ve güvenli süt tüketimini artırmak için kamusal ve uluslararası destekler sağlanmalı, değişik kampanyalar oluşturulmalıdır. NGO'lar da bu kampanyalar içinde yer almalıdır.
"Süt ve süt ürünlerinin temel gıda maddeleri olduğu açıktır. Dolayısıyla bu gruba uygulanan KDV oranları düşürülmeli veya kaldırılmalıdır.
"Süt işleyen merkezlerin denetimleri yaygın biçimde yapılmalı ve mümkünse bu merkezlerin denetimleri esnasında NGO'lardan temsilciler bulunmalıdır. Sonuçlar her isteyene açılmalıdır.
"Toplum, sütün doğal özelliklerini ve besin değerini kaybetmeden, hastalık etkeni taşımayan işlem görmüş güvenli süt tüketiminin beslenme ve sağlık üzerindeki olumlu etkileri konularında bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir.
"Ulusal Gıda ve Beslenme Eylem Planı Gıda Güvenliği Bölümünde de vurgulandığı gibi "süt sağım hijyeni başta olmak üzere gıda hijyeni eğitiminin yaygınlaştırılması ve bu konuda eğitim rehberleri hazırlanması" gerekmektedir.
      
SONUÇ: SAĞLIK İÇİN SAĞLIKLI SÜT

Süt ve süt ürünleri insan beslenmesinde önemi olan besin öğelerinin tamamına yakınını bileşiminde bulundurmasından dolayı yaşamın her evresinde (0-6 ay anne sütünden başka hiçbir şey vermeyiniz) tüketilmesi gereken temel besinlerin başında gelir. Yaşamın her evresinde, günde iki (2) su bardağı ısıl işlem geçirmiş (pastörize veya UHT), sağlıklı süt tüketiminin hedeflenmesi gerekir. Isıl işlem geçirmemiş, sokakta açıkta satılan sütler, kaynatılsalar bile sağlık açısından ciddi riskler taşırlar. Kaynatma sonucu, süte bulaşmış hastalık etkenlerinin tamamını yok etmek mümkün olmayabilir. Oysa ki kaynatmanın, insan beslenmesinde önemli fonksiyonları olan ve sütün bileşiminde bulunan vitaminlerin kayıplarına, protein yapısının bozulmasına ve kullanım oranının düşmesine neden olduğu biliniyor. Sağlıklı ve güvenli süt tüketimi hedeflenmeli ve "Sağlık İçin Sağlıklı, Isıl İşlem Geçirmiş Süt İçin" gerçeğini unutmamalıyız.
      
2)Türkiye ve Süt Tüketim Gerçekleri

Türkiye, insan hayatının her döneminde en zengin besin kaynaklarından biri olmasına karşın süt tüketimi konusunda olumsuz bir tabloya sahip.
      

Ülkemizde tüketilen sütün yüzde 70 gibi büyük bir oranını (toplam yaklaşık 23 lt), mikrobiyolojik yapısı  ve besin değeri açısından uygun olmayan açık süt oluşturuyor.
       
AÇIK SÜT TEHDİTİ
     
Süt sağımdan önce ineğin memesinde steril durumda bulunuyor. Ancak sağım sırasında temizlik kurallarına uyulmaması nedeniyle süte yabancı maddeler ve zararlı mikroorganizmalar bulaşıyor. Modern yöntemlerle işlenmediği ve dağıtılmadığı takdirde sütün içindeki mikroorganizmalar çoğalıyor ve süt, hastalık kaynağı olarak evlere ulaşıyor.
     
 Açık sütte bulunan zararlı mikroorganizmalar ishal, tifo, brusella ve tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklara ve besin zehirlenmelerine yol açabiliyor.
       
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRDI
       
Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan bir saha araştırmasında Ankara'nın 39 semtinden toplanan 150 sokak sütü ve 109 UHT süt örneği incelendi. Araştırma sonuçlarında, uluslararası standartlarda 1 mililitre sütte kabul edilebilir bakteri miktarı 5 bin iken, incelenen açık süt örneklerinde bu sayının 100 bine kadar yükseldiği ortaya çıktı. Araştırmada ayrıca, açık sütlerin besin değerinin gerekenin çok altında olduğu ve bu sütlere yüksek oranlarda su ve nişasta karıştırıldığı da belirlendi. Altı hafta süren saha araştırmasının sonuçlarına göre açık sütü kaynatmak, içindeki zararlı mikrorganizmalardan arındırmak için çözüm değil. Çünkü dakikalarca kaynatılan süt besin değerini yüzde 60-100 oranında kaybediyor.
      
UHT, SAĞLIKLI UZUN ÖMÜRLÜ SÜT
       
UHT (Ultra High Temperature- Ultra Yüksek Isı), 1961 yılından bu yana sıvı gıda işlemesinde kullanılan en üstün teknoloji olma özelliğini koruyor. UHT işleminde süt 2-6 saniye süreyle 135 C-150 C ısıya tabi tutulduktan sonra, hızla oda sıcaklığına soğutuluyor. Böylelikle süt içindeki zararlı mikroorganizmalardan arındırılıyor. UHT işlemi son derece hızlı bir şekilde gerçekleştirildiği için, sütün tadında, görünümünde ve besin değerinde bir kayıp ya da değişim meydana gelmiyor.
       

UHT işlemi uygulanan süt daha sonra ambalajlanmak üzere aseptik ortama aktarılıyor. Burada sütün ambalajlanması kapalı ortamda, kesintisiz ve tek işlem halinde gerçekleştiriliyor. Altı katmandan oluşan aseptik karton ambalajlar sütün havayla ve ışıkla temasını kesin olarak önlüyor. Böylelikle uzun ömürlü olma özelliği kazanan süt, hiçbir katkı maddesi içermeksizin, aseptik karton ambalajda, oda sıcaklığında dört ay boyunca ilk günkü tazeliğini koruyor.
      
AÇIK SÜT HAKKINDA KISA... KISA...

- Süt sağımdan önce ineğin memesinde hijyeniktir. Ancak sağım sırasında temizlik kurallarına uyulmaması nedeniyle süte yabancı maddeler ve zararlı mikroorganizmalar bulaşıyor. Modern yöntemlerle işlenmediği ve dağıtılmadığı takdirde sütün içindeki mikroorganizmalar çoğalıyor ve süt, hastalık kaynağı olarak evlere ulaşıyor.

- Açıkta satılan süt, tifo, brusella, dizanteri gibi çok sayıda ağır bulaşıcı hastalığa, gıda zehirlenmelerine yol açabiliyor. Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde sağlık istatistikleri düzenli bir şekilde tutulamadığından açık sütün toplum sağlığına zararı tam olarak tespit edilemiyor. Ancak açık sütün içerdiği zararlı mikroorganizmalar zararın boyutlarının büyük olabileceğini ortaya koyuyor.

- Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan bir saha araştırmasında, Ankara'nın 39 semtinden toplanan 150 sokak sütü ve 109 UHT süt örneği incelendi. Araştırma sonuçlarında, uluslararası standartlarda 1 mililitre sütte kabul edilebilir bakteri miktarı 5 bin iken, incelenen açık süt örneklerinde bu sayının 100 bine yükseldiği ortaya çıktı.

- Sütü kaynatmak, içindeki zararlı mikrorganizmalardan arındırmak için çözüm değil. Çünkü dakikalarca kaynatılan süt besin değerini yüzde 60-100 oranında kaybediyor.

- Hastalıkların önlenmesi, temiz süt kullanmakla olasıdır. Süt alınırken, pastörize ya da steril edilmiş (uzun ömürlü süt) süt tercih edilmelidir. Günlük sütler, kutu ya da şişe pastörize edilmişlerdir.

- Pastörize edilen sütler buzdolabında 4-5 C' de yazın bir gün, kışın 2-3 gün saklanır. Oda ısısında süt saklanmaz.

- Uzun ömürlü süt(UHT) ise , kutunun açılmaması koşuluyla, oda sıcaklığında aylarca tazeliğini korur.

- Avrupa ülkeleri açık süt satışını biz henüz işlenmiş ve paketlenmiş sütle tanışmadan çok önce yasaklamışken, yapılan tüketici araştırmalarına göre ev hanımlarının %60' ının açık süt kullandığı tespit edilmiştir.

- Bu gruptaki tüketicilerin çoğunluğu, sokak sütünün su ve diğer katkı maddeleri içerdiğini bilmelerine rağmen tercihlerini sürdürmektedir.

- 1997 yılında yapılan bir tüketici araştırmasına göre, uzun ömürlü süt (UHT) kullanıcılarının % 64' ünün, uzun ömürlü sütün katkı maddesi içerdiğine inandığını, bu rakamın sokak sütü kullanıcılarında %78' e çıktığı saptanmıştır. Oysa uzun ömürlü sütte katkı maddesi bulunduğu inanışı doğru değildir.

Günlük Tüketilmesi Gereken Süt-Yoğurt Miktarları

Yoğurdun Bağışıklık Sistemine Etkisi
Yoğurt hepimizin yakından tanıdığı mükemmel bir besin. İyi bir kalsiyum olması yanında pek çok araştırmacı tarafından farklı yönleriyle incelenmiş ve hastalıklarla ilişkisi de araştırılmış.

Özellikle yoğurdun ve yoğurt üertiminde kullanılan laktik asit bakterilerinin kanser, enfeksiyonlar, gastro intestinal hastalıklar ve astım gibi hastalıkları önleyici etkilerine bakılmış ve tüm bu hastalıkların oluşmasında en önemli nedenin bağışıklık sistemi olduğu saptanmıştır.
Yoğurdun bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi bilinmektedir. Bu etkinin hastalıkların önlenmesinde önemli bir etken olabileceği belirtilmektedir.

Yoğurdun fazla tüketildiğinde özellikle yaşlılar gibi bağışıklık sistemi baskılanmış gruplarda immün yanıtı ve bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklara karşı direnci arttırmaktadır.

3)Osteoporoz Hakkında

OSTEOPOROZ NEDİR?
Osteoporoz, kemiklerin kütle kaybetmesine yol açan ve en yaygın görülen kemik metabolizması hastalığıdır. Kemiklerin kütlesinin azalması kolaylıkla kırılabilmesine neden olmaktadır. Osteoporoz'un kelime anlamı; Osteo (kemik) poroz (delikli) kelimelerinin birleşmesinden oluşur, delikli kemik halk arasında "kemik erimesi" olarak bilinir.

50 yaşın üzerinde her 8 kişiden 1'inde Osteoporoza bağlı omurga kırığı gelişmekte olup bu oran yaş ile birlikte artmaktadır. Kalça kırığı, 70 yaşın üzerindeki her 3 kadından ve her 9 erkekten 1'inde görülen önemli bir sağlık problemidir.

Osteoporotik kırıklar olarak tanımlanan kırıklar, el bileği, omurga, ve kalça kırıklarıdır.
Osteoporozdan etkilenen insanların % 80'i kadınlardır. Kadınlarda daha sık rastlanan Romatoid Artrit gibi iltihaplı romatizmaların varlığı yada kortizon, tiroksin gibi ilaçların kullanımı halinde Osteoporoz riski artmaktadır.
Kemik yaşam boyu sürekli yapılan, yıkılan canlı bir dokudur. Yaşam süresince eski kemik yıkılır ve bunun yerini sağlam yeni kemik alır. Kemik bal peteği görünümünde olup başta kalsiyum olmak üzere önemli mineralleri depolar. 20 - 25 yaşlarına kadar yiyeceklerden alınan kalsiyumun kemiği yenileme kapasitesi kemiğin yıkım hızından daha yüksektir. 30'lu yaşlarda Tepe kemik kütlesi adı verilen en yüksek kemik kütlesine ulaşılır. Bu dönem kemiğin en güçlü olduğu dönemdir.
40 yaşları civarında kemik kütlesi yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu kayıp menopozdan sonra kadınlarda östrojen hormonunun seviyesinin düşmesine bağlı olarak hızlanmaktadır. Menopozdan sonraki ilk 5 yıl kemik kütlesinin en hızlı kaybedildiği zaman dilimidir. Bu dönemde kadınlar her yıl kemik kütlelerinin % 3'ünü kaybedebilirler. Hızlı kayıp döneminin sonlarında, 60 yaş civarında Osteoporozun ilk belirtileri; kamburlaşma, boy kısalması, yaygın sırt ağrıları yada ufak bir zorlama sonucu oluşan kırıklar şeklinde ortaya çıkabilir.

RİSK FAKTÖRLERİ
Genç bir erişkin iken ulaştığımız "Tepe kemik kütlesi" ve yaşlanmaya başladığımızda oluşması beklenen "Kemik Kaybının Hızı" Osteoporoz gelişme riskimizi belirler. Kimlerin bu hastalığa yakalanacağı önceden öngörülememektedir. Ancak hastalığa yakalanma riski aşağıdaki durumlarda artmaktadır:

· 45 yaşın altında doğal yada cerrahi menopoz
· Kadın olmak
· İleri yaş
· Ufak, tefek, zayıf yapıda ve beyaz tenli olmak
· Ailede Osteoporotik kırık öyküsü (özellikle annede kalça kırığı)
· Daha önce kırık geçirmiş olmak (ön kol kırığı gibi)
· İnflamatuar (iltihaplı) eklem hastalığı yada Astım varlığı
· Kemik yıkımını hızlandıran ilaçların kullanımı (Kortizon, guatr ilaçları, sara ilaçları, heparin v.b.)
· Kalsiyumdan fakir beslenme, yetersiz D vitamini
· Sigara içme, alkol kullanımı, fazla kahve tüketimi
· Düzenli egzersiz yapma alışkanlığının olmayışı
· Erkeklerde düşük testosteron düzeyi
· Uzun süreli yatak istirahati
· Bunama
Yukardaki faktörlerden 1 ya da 1'den fazlası sizde var ise Osteoporoz'a yakalanma ve kırık riskiniz yüksektir.

Kadınların kemik kütlesi erkeklere oranla % 20 - 30 daha azdır. Bu nedenle erkeklere nazaran Osteoporoza yakalanma riski kadınlarda daha fazladır. Ancak ileri yaşlarda özellikle 70 yaşın üzerinde her iki cinste de kalça kırığı riski artmış olarak karşımıza çıkmaktadır. Astım ve iltihaplı eklem romatizmalarında kullanılan kortizon gibi ilaçlar, ilaç kullanımına bağlı kemik kütlesini azaltan ilaçların en önemlileridir. Kemik kaybının miktarı bu ilaçların dozuna ve kullanım sürelerine göre değişmektedir. 7,5 mgr'ın üzerinde uzun süreli kullanım (3 aydan uzun süre) kırık riskini artırmaktadır. Kortizon kemik yıkımını hızlandırır. Östrojen seviyelerini düşürür, kalsiyumun barsaktan emilimini azaltarak osteoporoza neden olur.

Kortizon dışında Osteoporoz riskini arttıran ilaçları; Guatr hastalığı tedavisinde kullanılan tiroksin, Sara hastalığında kullanılan antiepileptikler ve kanın pıhtılaşmasını engellemek için kullanılan heparin gibi ilaçlardır.

Bu ilaçları kullananlarda muntazam aralıklarla KMY (Kemik Mineral Yoğunluğu) ölçümü yapılmalıdır.

OSTEOPOROZDAN KORUNMA
Osteoporozdan korunmanın başlıca yöntemi; Tepe kemik kütlesine erişinceye kadar olan dönemde güçlü, sağlam kemik yapıyı oluşturmak ve sonraki yaşlarda kaybı engellemektir.
Yeterli ve güçlü kemik kütlesine sahip olursak ileri yaşlardaki kaybımızı daha az problem ile atlatabiliriz. Kemik kütlesi genetik faktörlere bağlı olarak değişebilirse de yaşam biçimimizi akillıca düzenleyerek Osteoporozu yavaşlatabilir ve hatta engelleyebiliriz.

Daha sonraki hayatınızdaki kaybı en aza indirebilmek için 35 yaşına kadar mümkün olduğunca en yüksek kemik kütlesine sahip olabilecek önlemleri almalısınız.

Aldığınız kalsiyum miktarını arttırın
Kalsiyum sadece kemik sağlığı için değil, diğer vücut fonksiyonları içinde gerekli bir mineraldir. Vücudumuz kanda belirli bir miktar kalsiyum bulundurmak zorundadır. Kaslarımızın kasılması, kalp ritmi ve normal kan akışkanlığı için kalsiyuma ihtiyaç vardır. Bunlar kalsiyumun kemik yoğunluğu üzerindeki etkisinden daha öncelikli fonksiyonlarıdır. Bu fonksiyonları yerine getirebilmek için yeterli kalsiyum almıyorsak vücudumuz depoları yani kemikteki kalsiyumu kullanacaktır.

Ne kadar kalsiyuma ihtiyacınız olduğu cinsiyetinize, yaşınıza ve Osteoporoz riskinize bağlıdır. Kalsiyum ihtiyacı ergenlikte, hamilelikte, emzirme döneminde ve menopozdan sonra artmakta günlük 1000 - 1500 mgr'a çıkmaktadır. Bu gibi özel durumların dışında günlük gereksinim 800 mgr kadardır. Bir bardak sütte yaklaşık 250 mgr kalsiyum bulunmaktadır. Ne yazıkki bir çok kadın günlük 500 mgr'ın altında kalsiyum alma alışkanlığındadır.

D vitamini kalsiyumun barsaktan emilimine ve kemikler tarafından depolanmasına yardımcı olan bir hormondur. Günlük ihtiyacımız olan miktar 400 - 800 İÜ'dir. Güneş ışığının etkisi ile cilt'de, karaciğerde ve böbrekte sentezlenerek aktif D vitamini haline dönüşür. Kış aylarında, güneş ışığından yeterli yararlanamama durumlarında sentezi azalmaktadır. İleri yaşlarda özellikle böbrekten yapımının azalması, yaşlanma sonucu Osteoporozun artmasına yol açan önemli bir nedendir.

Kalsiyum kaynağı olan yiyecekler:
Süt ve süt ürünleri en önemli kalsiyum kaynaklarıdır. Süt, yoğurt ve peynir en fazla kalsiyum içeren gıdalardır. Bir bardak süt günlük ihtiyacımızın 1/4'ünü sağlar. Yağ ve kaloriden kaçınmak için düşük yağ içeren süt ve süt ürünleri kullanılabilir (kalsiyum içerikleri değişmez).
Kalsiyumdan zengin diğer gıdalar

· Yeşil sebzeler
· Kabuklu deniz hayvanları
· Sardalya balığı
· Soya fasülyesi
· Fındık , badem
· Pekmez
· Kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyve suları ,ekmekler v.s

Farmakolojik kalsiyum destekleri:
Kalsiyum içeren ilaçlar içerdikleri elemental (temel) kalsiyum miktarına göre çeşitlenirler. Kalsiyum karbonat en yüksek elemental kalsiyumu sağlar. Yemek esnasında alınması emilimlerini artırmaktadır. Kalsiyum sitrat ve kalsiyum glukonat bileşikleri daha az elemental kalsiyum içerirler, ancak vücudumuzun bunları emmesi daha kolaydır. Son yıllarda kalsiyum, magnezyum, çinko ve boron gibi kemik için yararlı diğer minerallerle zenginleştirilmiş kalsiyum bileşikleri üretilmektedir. Kalsiyum alınımı sırasında günde 6-8 bardak su içmeye özen gösterilmelidir. Hangi bileşiğin sizin için en iyi olduğunu doktorunuza danışabilirsiniz.

Sigara içmekten kaçının
Sigara içenler içmeyenlere oranla daha fazla osteoporoz riskine maruz kalmaktadırlar. Sigara birkaç yolla osteoporoza neden olmaktadır. Sigara içenler menopoza daha erken girerler, östrojen düzeyi sigara içenlerde daha düşüktür ve vücut kütle indeksi daha azdır.

Alkol kullanımından kaçının
Fazla miktarda (günlük 100 ml'den fazla) alkol tüketen kişilerde osteoporoza yakalanma riski yüksektir. Alkol, kemik yıkımını hızlandırır, alkol kullanan kişilerin kemik yoğunluğu daha düşüktür ve ayrıca alkol kullanımını düşme riskini de arttırmaktadır.

Egzersiz yapın ve yaşam boyu aktif kalın
Sedanter yaşam ve uzun süreli yatak istirahati osteoporoz riskini arttırır. Hareketli olma, kolay hareket edebilme yeteneğimizi arttırır, kas gücümüz artar, dengemiz korunur, düşmeden korunuruz.

Egzersiz kalp ve damar sağlığımız için de gereklidir. Osteoporozdan hem korunmada hem de tedavi amacı ile egzersizlerden yararlanılmalıdır. Korunmada yürüyüş gibi hafif egzersizler etkili olabilir ise de tedavide kullanılan egzersizler Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanları tarafından reçete edilen özel tipte ağırlık taşıma egzersizleri gibi egzersizlerdir.

Fiziksel olarak aktif bir insan değilseniz ve aşağıdaki durumlardan herhangi biri var ise egzersiz için doktora danışılmalıdır.

· 40 yaşından sonra kırık ya da osteoporoz'un varlığı
· Kalp hastalığı, yüksek tansiyon, felç, yüksek kolesterol
· Egzersiz sonrası göğüs, boyun, omuzlar ve kolda ağrı ya da sıkışma hissi oluşuyor ise
· Ufak bir güç sarfedildiğinde bile nefes darlığı ve baş dönmesi oluşuyor ise
· Egzersiz programına başlamadan önce diabet gibi özel tıbbi dikkat gerektiren bir hastalık mevcut ise.

Östrojen kullanımı
Menopozdan sonra kadınlar östrojen azalmasına bağlı olarak daha hızlı kemik kaybına maruz kalırlar. Bu hormon adet kanamalarını kontrol etmesi yanısıra kemiklerin kalsiyumu depolamasına ve kemik kütlesinin korunmasına da yardımcı olur. Ülkemizde ortalama menopoz yaşı 48 yaş civarıdır. Menopoza giren bütün kadınlar doktorları ile östrojen tedavisi konusunda bilgi almalıdırlar. Hızlı kaybın oluştuğu erken menopozal dönemde (ilk 5-10 yıl) kullanılması önerilmektedir. Kırık riskini en aza indirmek için östrojen kullanımında önerilen süre 10 yıldır. Kadın doğum uzmanları tarafından önerilen östrojen, tablet ya da cilt peç'leri şeklinde kullanılmaktadır. Östrojen kullanımı meme ve rahim kanseri riskini arttırmaktadır. Rahim kanseri riski östrojen ile birlikte progesteron kullanılarak azaltılabilir.
Östrojen kullanımı ile adet kanamaları benzeri kanamalar oluşabilir. Östrojene benzer etki gösteren yeni hormonlar daha az yan etki göstermektedirler. Östrojen kullanıyor iseniz sık sık doktor kontrolüne ihtiyacınız var demektir. Ailenizde meme kanseri, rahim kanseri ve kan pıhtılaşma sorunu var ise doktorunuz östrojen kullanmanıza izin vermeyebilir. Östrojen kullanmayan kişiler için kemik kütlesini koruyan ve kırığı engelleyen diğer ilaçlardan yararlanılır.

OSTEOPOROZ TANISI NASIL KONULUR ?
Kemiğiniz kırılana, kamburlaşana ve boyunuz kısalana kadar osteoporoz belirtilerini farketmeyebilirsiniz. Aşikar yakınmalar oluşuncaya kadar sessiz bir dönem geçirebilirsiniz. Doktorunuz osteoporoz olup olmadığınızı yada olma riski taşıyıp taşımadığınıza karar verebilir. Osteoporoza neden olabilecek diğer hastalıkların varlığı, (Tiroid hastalıkları, inflamatuar eklem romatizmaları, astım, ilaç kullanımı v.b.) kırık öykünüzün bulunması, beslenme durumunuz, genel sağlığınız, ailede özellikle annede kırık öyküsü gibi bilgiler doktorunuza riski belirlemede yardımcı olacaktır. Doktor fiziksel muayene, kan ve idrar tetkikleri ve radyografi ile tanıya ve ayırıcı tanıya gidebilir.

Risk mevcudiyetinde kemik mineral yoğunluğu ölçümü tanıyı kesinleştirir. Bu testler kırık riskini belirlemede en güvenilir yöntemlerdir. Hastalığın erken tesbit edilmesine de yardımcıdır. Riski yüksek olan hastalarda yılda bir kez, riski düşük olan hastalarda 2-5 yılda bir tekrarlanır. Tedaviye yanıtı değerlendirmek içinde yılda bir kez tekrarlanabilir. 1 yıldan daha kısa aralıklarla yapılmasının yararı yoktur.
Kemik ölçümleri hızlı, kolay yapılabilen testlerdir. Çok çeşitli yöntemler var ise de en çok DEXA (Dual photon X-ray absorbsiometre) kullanılmaktadır.

DEXA ile kemiğin % 1-2'lik kaybı bile değerlendirilebilir. Osteoporoz tanısında ve tedavinin takibinde hekim önerisi ile kullanılmalıdır. Yenilerde daha ucuz ve basit olan ultrasonografi gibi kemik ölçüm metodları da denenmektedir.

Düz kemik radyografisi kırıkların tesbit edilmesinde yararlıdır. Ancak kemik yoğunluğunun saptanmasında hassas değildirler. Direkt radyografi ile kemik yoğunluğu azalması tesbit edildiğinde kemiğin en az % 30'u kaybedilmiş demektir.

Doktorunuz tanı için ve özellikle kemik kaybınızın hâlihazırda hızlı olup olmadığını tesbit edebilmek için kan ve idrar testleri isteyebilir. Bunlar: kan kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon, D vitamini değerleri, tiroid fonksiyon testleri, sedimantasyon, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri gibi testlerdir.
Osteoporoz hareket sistemi hastalıkları dediğimiz kas iskelet sistemi hastalıkları ile uğraşan Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon hekimlerinin en önemli uğraş alanı hâline gelmiştir. Osteoporozu olan hastalarda sıklıkla karşılaşılan sırt ağrıları kişilerin yaşam kalitelerini etkilemekte ve bu nedenle de boyun ve bel ağrılarının tanı ve tedavileri ile yoğun bir şekilde ilgilenen Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanlarına baş vurmaktadırlar. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanları Osteoporoz'un tanısında, tedavisinde (ilaç, korseleme, egzersiz) yol göstericiniz olacaktır. Osteoporoz tanısı ve tedavisi için östrojen kullanıyor iseniz kadın doğum hastalıkları uzmanı ile, Guatr gibi bir hastalığınız söz konusu ise Endokrinoloji Uzmanı ile Osteoporoz riskinizi tartışabilirsiniz. Özellikle kalça kırığının tedavisi ve cerrahi gerektiren omurga ve ön kol kırıklarında ise Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanının yardımına başvurmalısınız.

OSTEOPOROZ TEDAVİSİ
Osteoporozu önlemek için alınan önlemler: Kalsiyum, düzenli egsersiz, östrojen alınımı, sağlıklı bir yaşam biçimi sürdürülmesi, aynı zamanda tedavi içinde yararlı önlemlerdir. Farklı tedavi seçenekleri değerlendirilirken, risklerinizin tanımlanması ve bunların tedavileri hakkında bilgilendirilmeniz yanısıra, yaşınızın, aktivite durumunuzun, diğer sağlık problemlerinizin ve kişisel tercihlerinizin hesaba katılması gerekecektir.

HRT yada hormon replasman tedavisi en eski ve en çok önerilen tedavilerden birisidir. Östrojen hormonu progesteron ile birlikte yada tek başına önerilmektedir. Östrojen tedavisinin Osteoporoz da etkili olabilmesi için menopozdan hemen sonra başlanması ve 5-10 yıl gibi uzun bir süre kullanılması gerekmektedir.

Kalsitonin (Miacalcic, Tonocalcin vb.), enjeksiyon yada nazal spray şeklinde önerilen Osteoporozu engellemenin yanısıra ağrıyı da kontrol eden bir ilaçtır. En az 2 - 3 yıl süre ile kullanılmalıdır.
Bisfosfonatlar son yıllarda üretilen, ağızdan alınıma elverişli kemik yoğunluğunu artıran ilaçlardır. Ülkemizde Etidronat (Didronat), Alendronat (Fosamax) bulunmaktadır.

Kalsiyum diğer tedavilerin yanısıra verilen, hemen tüm menopoz sonrası kadınlara önerilen bir ilaçtır. Son zamanlarda D vitamini ile birlikte alınması önerilmektedir. D vitamini seviyesi yaşla birlikte azalır. Kalsiyum ile D vitamini kombinasyonları, tek başına bile kemiğin % 30 - 35 oranında kazancı sonucunu sağlayabilirler.
Osteoporozun teşhis ve tedavisinde sürekli yeni metodlar geliştirilmektedir. Doktorunuz doğru tedaviyi bulmanız ve bu tedavinin risklerini, yan etkilerini ve yararlarını anlamanız açısından en iyi rehberiniz olacaktır.

DÜŞMELERİN ENGELLENMESİ
Yaşlandıkça, düşüp bir yerinizi kırma riskini artıran bir takım değişikliklerin oluştuğunu farkedebilirsiniz. Bunlar kas zayıflığı, görme bozukluğu, hastalık yada ilaç alınımı nedeni ile oluşan başdönmesinden kaynaklanabilir. Osteoporoz sonucu incelen kemik çok hafif bir zorlama sonucu bile kırılabilir. Bu nedenle düşme riskinin azaltılması ilaç ile tedavi kadar önemlidir. Düşme riskinizi kas gücünü artıran egzersizler yaparak, alçak ökçeli kaymayan tabanlı ayakkabılar giyerek azaltabilirsiniz. Düzenli göz muayeneleri, gereksinim duyarsanız gözlük kullanımı görüşünüzü iyileştirecektir. Doktorunuza baş dönmenizin nedenini sorun. Tansiyonunuzun ve kan şekerinizin ani inip çıkmaları konusunda bilgilerinin ve doktorunuzdan yardım isteyin. Aşağıdaki liste, evinizi daha güvenli kılmak ve düşme riskinizi alzaltmak için evde ne gibi önlemler almanız gerektiğini göstermektedir.

Işıklandırma
· Merdiven, oda ve koridorlar iyi ışıklandırılmalı
· Gereken yerlere gece aydınlatma sağlanmalı
· Yatağınızın yanında fener bulundurabilir ve gece kalktığınızda kullanabilirsiniz.

Zemin Döşeme
· Küçük, kayabilen halı, kilimlerden kaçının, kullanıyorsanız kaymaması için gerekli önlemi alın
· Halı kenarlarını sabitleyin
· Kaymayan cilalar kullanın
· Ayak altındaki elektrik kordonlarını kaldırın
Merdivenler
· Merdivenin başına ve altına elektrik düğmeleri koyun
· Kaymayan yüzeylerle kaplayın
· Trabzan koydurun ve inerken çıkarken kullanın
Banyo
· Banyo küvetinin, tuvaletin, duşun yanına tutunmaya yardımcı tutamaklar yerleştirin
· Kaymayı engelleyici tastik yada yapışan zeminler koyun
Mutfak
· Alet edevatı kolay erişilebilecek yerlere koyun (iskemleye tırmanmayı gerektirmeyen)
· Raflara ulaşmak için sağlam bir basamak kullanın.

PROF.DR ERKAN BENLİ
GLOBALLEŞEN DÜNYA'DA TÜRKİYE'DE ET VE SÜT SANAYİİ
  • Bu haber için yorumlar (3 adet)

    • Mart 13 2013

      Yusuf caliskan

      Yusuf caliskan

      Sayin hocam sizinde akliniz ve zihniyetiniz acik sekilde belli gibi.Avrupaya ve amerikaya bakin acik sut satisi hakkinda.Ayrica uht tekniginde icinde canli bakteri adina hicbirsey kalmiyor.maya tutmayan sutten ne beklenir !!!
    • Şubat 17 2013

      Süleyman İnce

      Süleyman İnce

      Hocam, yazınız UHT sütün kapağı açılmadığı sürece aylarca tazeliğini koruduğunu söylüyorsunuz bunun nasıl mümkün olacağını değerli araştırmalarınızla da açıklamanızı beklerdik , gerçekten çok yazık bir ürün 6 ay nasıl tazeliğini korur ??? bu sizce mümkün mü !!! bunu bana açıklayabir misiniz ....!!!!!!!!
    • Şubat 13 2012

      mehmet kavukçu

      mehmet kavukçu

      Hocam uht sütün bu kadar besleyici olduğu konusunu tekrar araştırın lütfen.Doğru bilgi aktarın ve hem üretimi hemde tüketim için doğru olan günlük pastörize süt olduğunu söyleyin de,holdinglere ve büyük sanayicilere hizmet etmediğinizi insanlara anlatın..
    • Geri 1 İleri

Son Yorumlar

afiyetle

3 malzemeli kurabiye için:

Malesef yağ olarak kullanılmaktadır.

Anonim

3 malzemeli kurabiye için:

Tahin Koymasak Olurmu

nisa.

Çikolata dolgulu portakallı kurabiye için:

Vanilya koymasam olur mu?

merve sarkaya

Ali Nazik için:

Hemen marketten eksikler alınıp yapılıyor

elifim490

Havuçlu cevizli kek için:

Ilk defa bir tarifi becerip yaptım sanıyorum tarifim net ve güzel oluşundan :)

Güncel konular

.

Actifry ile irmik helvası

Actifry ile irmik helvası yapmak mümkün değildir.Çünkü kızartma tarifleri için tasarlanmış bir cihazdır. İrmik helvası genel olarak tavada , ocak üzerinde hazırlanır. irmik helvası geleneksel ta

.

Fonksiyonel Gıda Kurkumin içeren Zerdeçal

Birçok defa duyduğunuz fonksiyonel gıdalardan kurkumin bu listenin baş tacıdır. Günümüz modern yaşamda özellikle sindirim sistemi iltihabı giderek artmaktadır.Zerdeçal içeriğindeki kurkumin ile h

.

En ucuz yemek nedir?

Genel olarak temel gıdaların uygun fiyatlı ve erişilebilir olduğu yerlere göre değişmekle birlikte şu şekilde sıralanabilir. Pirinç Bir çok ülkede temel besindir ve uygun fiyatlı enerji kaynağıd

.

İpek kıvamında topaklanmayan tarhana çorbası nasıl pişirilir?

Hepimizin çok sevdiği tarhana çorbası hele de sıcacık ve ipek gibi bir kıvamda olursa kim hayır diyebilir ki. Bağışıklık sistemine de şifa olan tarhana çorbasını kışın kahvaltılarınız da da kolayl

.

Böreğin altı neden pişmez?

Böreğin altı neden pişmez? Evde böreğin altı üstü gibi tam olarak istediğimiz renkte ve pişmişlikte olmaz. Eğer böreğin altınında üstü gibi pişmesini sağlamak için fırın kabınızın içini yağlamanız

Sağlıklı süt ve yoğurt tüketimi

Bu makaleyi eposta olarak göndermek için lütfen aşağıdaki bilgileri doldurunuz.

Sağlıklı süt ve yoğurt tüketimi