Yemek Tarifleri ve Sağlıklı Beslenme Portalı
Kemiklerimiz « Geri
Kemiklerimiz
E-posta
15.10.2009'de eklendi.
Anatomi-Histoloji
İnsanın ve omurgalı hayvanların bedenindeki sert ve dayanıklı organların genel adıdır.
Kemiklerin tümü iskelet denen eklemli bir çatıyı oluştururlar. İskeletse iç organlara destek , kaslara da tutunma noktası olarak görev yapar.
KEMİK OLUŞUMU:
İnsanda kemik oluşumu dölütte,gebeliğin üçüncü ayında başlar,ergenliğin sonlarına doğru tamamlanır. Yoğun ve gözenekli kemik dokuları için iki farklı kemikleşme süreci söz konusudur.
Embriyoda yoğun kemik oluşumu kıkırdak yapısında bir iskelet modelinin ortaya çıkmasıyla başlar:zamanla kemik doku kıkırdağın yerini alır. Kıkırdaktaki osteoblastlar kollajen ve mukopolisakarit yapısında bir dolgu maddesi salgılar. Bu maddenin içinde yerleşen ve depolanan organik tuzlar bu aşamadan sonra kemik olarak adlandırılabilecek sert dokuyu oluşturur. Yıkılan ve ölen kıkırdak hücrelerinin yerini ,kemikleşme merkezi olarak bilinen bölgelerde, osteoblast kümeleri alır. Kemikleşme bu merkezlerden dışa doğru ilerler. Kısa kemiklerin çoğunda kemiğin ortasına yakın tek bir kemikleşme merkezi bulunur. Kol ve bacak kemikleri gibi uzun kemiklerde biri ortada,öbürleri iki uçta olmak üzere üç merkez vardır. Uzun kemiklerde kemikleşme gövde ile epifizlerin arasında ince bir kıkırdak bandı kalana değin sürer;kemiğin erişkindeki boyuna ulaşmasından sonra bu kıkırdağın yerini kemik dokusu alır.
Kafatasındaki yassı kemikler ile öbür gözenekli kemikler kıkırdaktan değil kollajen ve kan damarları içeren lifsi zarlardan gelişir. Osteoblastların bu zarların arasına salgıladığı dolgu sıvıysa sünger yapısında bir trabekül şebekesi oluşturur. Bu süreç zardaki kemikleşme merkezlerinden dışa doğru ışınsal biçimde yayılır. Kafatasında birden çok kemikleşme merkezi vardır;yeni doğanda kemikleşme henüz tamamlanmamış olduğundan kafadaki bu noktalar dışarıdan dokunulduğunda ele daha yumuşak gelir. Kemikler gelişip büyüdükçe yumuşak bölgeler kaybolur;erişkinlerde kafatasında görülen zikzak birleşme çizgileri ortaya çıkar.
Her iki kemikleşme sürecinde de kemik hücreleri ile organik ve inorganik maddelerin gelişigüzel biçimde bir araya gelmesiyle olgunlaşmamış kemik yapısı oluşur. Olgun kemiğin dayanıklılık kazanması içim kemiğin daha düzenli birimler halinde yapılması gerekir; bu da bir yıkım ve yeniden yapım sürecinin sonucunda gerçekleşir.
Kemiğin yapısındaki inorganik bileşenler, öbür dokularda olduğu gibi hücre bölünmesi yoluyla büyümeyi engeller;osteoklastlar kemiğin iç yüzeyinde ,kemik iliği boşluklarda ve gözenekli kemik dokusundaki boşluklarda yıkıma yol açarak kemiğin biçiminin ve boyunun değişmesini ve giderek erişkin boyutlarına varmasını sağlarken ,bir yandan da dış yüzeylerde etkinlik göstererek ,örneğin uzun kemiklerin uçlarındaki epifiz çıkıntılarının küçülmesini sağlari epifizdeki büyüme kıkırdağının gerisinde yer alan kemik yıkımı kemik yüzeyindeki çıkıntıları yok ederek gövdenin kalınlığının her bölgede aynı kalmasını sağlar. Kemiğin içindeki yıkım ise , osteon gelişimi için merkez oluşturan ve uzun eksene paralel boşluklar açarak olgunlaşmamış kemik dokusunun erişkindeki halini almasına yardımcı olur.
osteoblastlar
Osteoklastlar kemikte yer yer yıkıma yol açarken , osteoblastlar iskeleti oluşturmak üzere yeni kemik yapımını üstlenir. Çocukluk döneminde ,büyüme oldukça hızlı olduğundan kemik yapımı yıkımından daha fazladır.iskelet belirli olgunluk düzeyine eriştikten sonra yapım ve yıkım süreçleri birbirini dengelemeye başlar. Bu dengenin işlevi yalnızca kemiğin biçimini ve boyutlarını değiştirmek değildir;bu süreçler kandaki ve dokular arası sıvıdaki kalsiyum iyonu düzeylerinin ayarlanmasını da sağlar. Sinirlerde iletimin sağlanması ,hücre zarının geçirgenliğinin ve kanın pıhtılaşma özelliğinin korunması için kalsiyum düzeyinin belirli sınırlar içerisinde olması gerekir. Vücuttaki kalsiyum miktarı düşerse ,paratiroit hormonu osteoklastların etkinliğini uyararak kemik yıkımını hızlandırır ve kemikte kalsiyumun bir bölümünün kana geçmesine neden olur. Öte yandan kan ve öbür vücut sıvılarındaki kalsiyum miktarı aşırı derecede artarsa kalsitonin hormonu kemik yıkımını yavaşlatır. Vücuttaki kalsiyum depolarının korunması ve dokuların kalsiyum gereksiniminin kemik yıkımıyla sağlanması için yiyeceklerle alınan kalsiyumun yeterli olması gerekir.
Osteoklast Osteosit
KEMİKLERİN İŞLEVİ:
Kemiklerin çok sayıda işlevi vardır. İskelette mekanik bir rol oynadıkları gibi, kaslar için tutunma noktaları olarak kaldıraç, yumuşak dokular içinde destek görevi yapar. Kafa tası ve omurga çok önemli sinir merkezlerini, beyin ve omur iliği korurken, kalp ,büyük damarların başlangıcı ve akciğerler de göğüs kafesi içinde yer alırlar. Kemikler organizmanın mineral yapılarının deposunu oluşturur. Ayrıca kemik iliği kandaki katı cisimcikler için etkin bir merkez görevi yapar.
KEMİKLERİN SINIFLANDIRILMASI
Kemikler biçimlerine göre, uzun, kısa ve yassı kemikler olarak sınıflandırılırlar. Uzun kemikler üç bölüme ayrılırlar: eklem kıkırdaklarıyla örtülü olan iki şişkin kemik ucu (epifizler) ve kesiti kabaca üçgen görünümünde olan kemik gövdesi (diyafiz).
Uzun kemikler özellikle kol ve ayaklarda bulunur. Bunların arasında da uyluk kemiği, kol kemiği, dirsek kemiği ve kaval kemik sayılabilir.
Kısa kemikler daha iri yapılıdırlar; her üç boyutu da birbirine eşittir: sözgelimi, el bileği kemiği, ayak bileği kemiği, diz kapağı kemiği.
Yassı kemikler, geniş yüzeyleri pek kalın olmayışlarıyla nitelenirler. Bazıları hareketsizdir; testere dişi biçiminde kesilmiş olan kenarları komşu kemiklerin kenarlarına yapışmıştır(sözgelimi, kafatası kubbesi kemikleri); kürek kemikleri ise göğüs kafesi üzerinde kaydıkları için hareketlidirler.
Kemiklerin yüzeyleri üstünde büyük ve küçük çıkıntılar, bağlara ve kas kirişlerine tutunma noktaları olan sağlam, pürüzlü bölgeler vardır. Ayrıca az ya da çok derin boşluklar olan eklem çukurları da komşu kemiklerin çıkıntılı bölgeleriyle eklemlenir. Kemer biçimindeki açıklıklar, kanallar, oluklar, kirişlere, damarlara ve sinirlere geçiş olanağı sağlar. Kemiğin bekleyici kanallar denilen deliklerdense o kemiğe ilişkin, iç kesime doğru uzanan sinir ve damarlar ilerler. Gerçekte kemik yaşayan bir dokudur. Taze bir kemiğin kesitinde farklı bölümler ayırt edilebilir.: yüzeyde kemik zarı(periost) ve eklem kıkırdağı ve süngersi kemik dokusu, en sonunda da kemik iliği görülür.
Kemik zarı, kemiğin bütününü , bağ ve kiriş tutunma yüzeyleri ile eklem kıkırdakları düzeyi dışında ,bir kılıf gibi saran lifsel yapıda bir zardır; ortalama kalınlığı 2mm kadardır. Esnek lif bakımından zengin olan derin yüzüyle kemiğe yapışmıştır. Kemiği besleyen damarlar, içinden geçtikleri kemik zarını da bir arada beslerler. Kemiğin enine büyümesinde ve yenilenme olaylarında kemik zarının çok önemli bir işlevi vardır. Ama yalnız verimli denilen genç kemik zarı bu özellikleri taşır; bu özellikler yaşla birlikte azalır.
Kıkırdak ,sedef beyazı renginde , esnek dirençli bir dokudur;daha altta bulunan kemiğin aşınmasını önleyerek ,kemik eklem bölümleri arsında yastıkçık görevi görür.
Tıkız kemik dokusu hemen kemik zarının altında yerleşerek kemiğin gövdesine biçim veren oldukça sağlam bir kılıftır. Süngersi dokuysa aralarında bağlantılı ve içleri kemik iliğiyle dolu çukurcukları (ilik araları) sınırlayan kemik tabakalarından oluşur. Kemik dokuların süngersi ya da tıkız olarak dağılımı kemiklerin biçimine göre değişir. Uzun kemiklerin tıkız doku kılıfı uçlara doğru incelmekteyken,merkezdeki kanalın içinde (ilik kanalı) kemik iliği bulunmakta , bu da bir kemik ucundan öbürüne uzanarak kemik gövdesini geçmektedir. Kemik uçları düzeyinde ,tıkız doku,süngersi doku ve içini dolduran iliği saran ince bir tabaka gibidir. Yassı kemiklerse aralarında süngersi doku tabakasıyla ayrılmış iki kat tıkız doku tarafından oluşturulur, ancak bazen bu süngersi tabaka aradan kaybolur ve tıkız tabakalar birbirine yapışmış olur. Kafa tası düzeyinde, tıkız doku tabakaları, iç kat,dış kat(düz kemiksi tabaka) diye adlandırılır:ikisi arasındaki süngersi doku tabakasıyla diploe (kafatası kemiklerinin iç ve dış katları arasındaki süngersi doku) diye bilinir. Kısa kemiklerdeyse süngersi dokunun merkezi bölümü tıkız dokuyla sarılmıştır.
KEMİK İLİĞİ:
Kandaki katı cisimciklerin oluşmasında temel işlevi bulunan kemik iliği, evrimin üç aşamasına uygun olarak üç değişik görünüm sunar. Önce süngersi doku içinde olduğu hareketli devresinde, kırmızı renktedir. Yavaş yavaş yağlı hücreler tarafından kaplandığı, ilik kanalı içinde olduğu sıradaysa rengi sararır. Yaşlılarda artık tümüyle hareketsiz iş göremez durumdadır, tamamen yağlı hücrelerle doludur ve gri renktedir.
Erişkinin yalnızca göğüs kemiği kafa kemikleri, kaburgaları, kalça kemikleri gibi yassı kemikler hareketli kırmızı ilik içermektedir. Yetmiş yaşındaysa göğüs kemiği ve kaburgalar büyük ölçüde önce sarı, sonra gri ilikle dolar.
Kemik İliği (Mavi renkle işaretlenmiştir)
KEMİK YAPISI:
Kimyasal açıdan bakınca, kemik dokusu %45 oranında kalsiyum, fosfor, sodyum, magnezyum, flor gibi mineral tuzlardan, %30 oranında da organik maddelerden oluşur. Organik maddelerin başlıcası, karbon bakımından zengin olan protein, daha doğrusu bir skleroproteindir ve osein diye adlandırırlar. Havayla temas edince kireçleşen bu madde karbona dönüşür, kaynar suya daldırıldığında jelatine çevrilir.
Mikroskopta incelenen kemik dokusu, yıldız biçiminde canlı hücreler halinde görünür; bu hücreler mineral tuzlarla dolu oseinden oluşmuş sert bir madde içindedir. Her hücre kendi kemik boşluğu içinde yer alır ve bazı uzantılarla öbür hücrelere bağlanır. Hücreler kendine bağlı sinir ve damarların çevresinde iç içe sıralar halinde yer alırlar. Bu biçimde sıralanan kemik borularına Havers kanalı adı verilir. Bir kanal çevresinde dizili tümüneyse Havers sistemi(ya da osteon) adını alır. Her osteon , bir yandan kemiğin yüzeyine doğru uzanırken, öte yandan ilik kanalı içine açılır.
KEMİKLERİN OLUŞMASI ve BÜYÜMESİ:
Kemik dokusunun başlangıcını bağ dokusu oluşturur. Kemikleşme buradan kalkarak iki biçimde gerçekleşir. Zarsı kemikler denen(sözgelimi kafatası kubbesi ve yüz kemikleri) aşamaya dek olan bağdokudan ya da doğrudan kemikleşme ve kıkırdaktan kemikleşme (burada bağdoku önce kıkırdak dokusuna dönüşür, bu dokuda bir dizi değişim sonucu kemik dokusu halini alır.)
Kemikleşme değişimi gelecekteki kemiğin kıkırdak taslağının ortasında açığa çıkan ve kemikleşme noktaları denen bazı özel bölgelerden başlar. Uzun kemiklerde ,genellikle her kemik gövdesinde bir ve kemik ucunda da bir ile iki kemikleşme noktası görülür.Böylece kemik dokusu arttıkça , kıkırdak da azalır. Ama bütün büyüme sürecinde kemik gövdesi ve kemik uçlarındaki kemikleşmiş bölgeler büyüme kıkırdağı denen kıkırdak bölgeleri tarafından ayrılmış olarak kalır. Söz konusu büyüme kıkırdakları ,kemik boyuna gelişmesini sağlar: bu kıkırdaklar var oldukları sürece kemikteki büyüme de bitmemiş demektir.(olay röntgenle saptanabilir.). büyüme ancak 18-25 yaş arasında biter. Bu sırada kemik gövdesi belirgin biçimde kemik uçlarına yapışmış durumdadır. Kıkırdağın kemikleşe mekanizması, kıkırdak bölgesinin kalınlaşmaksızın kemik ucuna doğru yer değiştirmedir. Gerçekte, kemik ucu tarafından yeni kıkırdak durmaksızın gelişirken, kemik gövdesi tarafındaki kıkırdakta yavaş yavaş süngersi kemik dokusuna doğru gelişmektedir. Hücreler damarlanarak, sütunlar halinde sıralanırlar; bunların çevresindeyse kalsiyum yüklü temel madde vardır.
Kemiğin kalınlığına doğru büyümesi kemik zarındaki derin tabakaların etkinliği sayesinde olur. Bu etkinlik tüm yaşam boyunca sürmekle birlikte gençlerde daha fazladır. Büyüme bir kez tamamlanınca, kemik yapımı kemik yıkıcı hücrelerin (osteoklastlar) yıkımıyla dengelenmiş olur.
Kemiklerin büyümesi ve ardından kemik yıkımıyla yapımı arasındaki dengenin sağlanması, çok karmaşık sistemle gerçekleşir.Bu düzeni sağlayan öğeler arasında içsalgı bezleri sistemi (hipofiz,tiroyit ve paratiroyitler, üreme bezleri) ,organizmanın kalsiyum ve D vitamini yönünden durumu önemli rol oynar(kalsiyum besinlerle, d vitaminiyse güneş banyolarıyla sağlanır.)
Kaynak:Dr.Derya.com
İnsanın ve omurgalı hayvanların bedenindeki sert ve dayanıklı organların genel adıdır.
Kemiklerin tümü iskelet denen eklemli bir çatıyı oluştururlar. İskeletse iç organlara destek , kaslara da tutunma noktası olarak görev yapar.
KEMİK OLUŞUMU:
İnsanda kemik oluşumu dölütte,gebeliğin üçüncü ayında başlar,ergenliğin sonlarına doğru tamamlanır. Yoğun ve gözenekli kemik dokuları için iki farklı kemikleşme süreci söz konusudur.
Embriyoda yoğun kemik oluşumu kıkırdak yapısında bir iskelet modelinin ortaya çıkmasıyla başlar:zamanla kemik doku kıkırdağın yerini alır. Kıkırdaktaki osteoblastlar kollajen ve mukopolisakarit yapısında bir dolgu maddesi salgılar. Bu maddenin içinde yerleşen ve depolanan organik tuzlar bu aşamadan sonra kemik olarak adlandırılabilecek sert dokuyu oluşturur. Yıkılan ve ölen kıkırdak hücrelerinin yerini ,kemikleşme merkezi olarak bilinen bölgelerde, osteoblast kümeleri alır. Kemikleşme bu merkezlerden dışa doğru ilerler. Kısa kemiklerin çoğunda kemiğin ortasına yakın tek bir kemikleşme merkezi bulunur. Kol ve bacak kemikleri gibi uzun kemiklerde biri ortada,öbürleri iki uçta olmak üzere üç merkez vardır. Uzun kemiklerde kemikleşme gövde ile epifizlerin arasında ince bir kıkırdak bandı kalana değin sürer;kemiğin erişkindeki boyuna ulaşmasından sonra bu kıkırdağın yerini kemik dokusu alır.
Kafatasındaki yassı kemikler ile öbür gözenekli kemikler kıkırdaktan değil kollajen ve kan damarları içeren lifsi zarlardan gelişir. Osteoblastların bu zarların arasına salgıladığı dolgu sıvıysa sünger yapısında bir trabekül şebekesi oluşturur. Bu süreç zardaki kemikleşme merkezlerinden dışa doğru ışınsal biçimde yayılır. Kafatasında birden çok kemikleşme merkezi vardır;yeni doğanda kemikleşme henüz tamamlanmamış olduğundan kafadaki bu noktalar dışarıdan dokunulduğunda ele daha yumuşak gelir. Kemikler gelişip büyüdükçe yumuşak bölgeler kaybolur;erişkinlerde kafatasında görülen zikzak birleşme çizgileri ortaya çıkar.
Her iki kemikleşme sürecinde de kemik hücreleri ile organik ve inorganik maddelerin gelişigüzel biçimde bir araya gelmesiyle olgunlaşmamış kemik yapısı oluşur. Olgun kemiğin dayanıklılık kazanması içim kemiğin daha düzenli birimler halinde yapılması gerekir; bu da bir yıkım ve yeniden yapım sürecinin sonucunda gerçekleşir.
Kemiğin yapısındaki inorganik bileşenler, öbür dokularda olduğu gibi hücre bölünmesi yoluyla büyümeyi engeller;osteoklastlar kemiğin iç yüzeyinde ,kemik iliği boşluklarda ve gözenekli kemik dokusundaki boşluklarda yıkıma yol açarak kemiğin biçiminin ve boyunun değişmesini ve giderek erişkin boyutlarına varmasını sağlarken ,bir yandan da dış yüzeylerde etkinlik göstererek ,örneğin uzun kemiklerin uçlarındaki epifiz çıkıntılarının küçülmesini sağlari epifizdeki büyüme kıkırdağının gerisinde yer alan kemik yıkımı kemik yüzeyindeki çıkıntıları yok ederek gövdenin kalınlığının her bölgede aynı kalmasını sağlar. Kemiğin içindeki yıkım ise , osteon gelişimi için merkez oluşturan ve uzun eksene paralel boşluklar açarak olgunlaşmamış kemik dokusunun erişkindeki halini almasına yardımcı olur.
osteoblastlar
Osteoklastlar kemikte yer yer yıkıma yol açarken , osteoblastlar iskeleti oluşturmak üzere yeni kemik yapımını üstlenir. Çocukluk döneminde ,büyüme oldukça hızlı olduğundan kemik yapımı yıkımından daha fazladır.iskelet belirli olgunluk düzeyine eriştikten sonra yapım ve yıkım süreçleri birbirini dengelemeye başlar. Bu dengenin işlevi yalnızca kemiğin biçimini ve boyutlarını değiştirmek değildir;bu süreçler kandaki ve dokular arası sıvıdaki kalsiyum iyonu düzeylerinin ayarlanmasını da sağlar. Sinirlerde iletimin sağlanması ,hücre zarının geçirgenliğinin ve kanın pıhtılaşma özelliğinin korunması için kalsiyum düzeyinin belirli sınırlar içerisinde olması gerekir. Vücuttaki kalsiyum miktarı düşerse ,paratiroit hormonu osteoklastların etkinliğini uyararak kemik yıkımını hızlandırır ve kemikte kalsiyumun bir bölümünün kana geçmesine neden olur. Öte yandan kan ve öbür vücut sıvılarındaki kalsiyum miktarı aşırı derecede artarsa kalsitonin hormonu kemik yıkımını yavaşlatır. Vücuttaki kalsiyum depolarının korunması ve dokuların kalsiyum gereksiniminin kemik yıkımıyla sağlanması için yiyeceklerle alınan kalsiyumun yeterli olması gerekir.
Osteoklast Osteosit
KEMİKLERİN İŞLEVİ:
Kemiklerin çok sayıda işlevi vardır. İskelette mekanik bir rol oynadıkları gibi, kaslar için tutunma noktaları olarak kaldıraç, yumuşak dokular içinde destek görevi yapar. Kafa tası ve omurga çok önemli sinir merkezlerini, beyin ve omur iliği korurken, kalp ,büyük damarların başlangıcı ve akciğerler de göğüs kafesi içinde yer alırlar. Kemikler organizmanın mineral yapılarının deposunu oluşturur. Ayrıca kemik iliği kandaki katı cisimcikler için etkin bir merkez görevi yapar.
KEMİKLERİN SINIFLANDIRILMASI
Kemikler biçimlerine göre, uzun, kısa ve yassı kemikler olarak sınıflandırılırlar. Uzun kemikler üç bölüme ayrılırlar: eklem kıkırdaklarıyla örtülü olan iki şişkin kemik ucu (epifizler) ve kesiti kabaca üçgen görünümünde olan kemik gövdesi (diyafiz).
Uzun kemikler özellikle kol ve ayaklarda bulunur. Bunların arasında da uyluk kemiği, kol kemiği, dirsek kemiği ve kaval kemik sayılabilir.
Kısa kemikler daha iri yapılıdırlar; her üç boyutu da birbirine eşittir: sözgelimi, el bileği kemiği, ayak bileği kemiği, diz kapağı kemiği.
Yassı kemikler, geniş yüzeyleri pek kalın olmayışlarıyla nitelenirler. Bazıları hareketsizdir; testere dişi biçiminde kesilmiş olan kenarları komşu kemiklerin kenarlarına yapışmıştır(sözgelimi, kafatası kubbesi kemikleri); kürek kemikleri ise göğüs kafesi üzerinde kaydıkları için hareketlidirler.
Kemiklerin yüzeyleri üstünde büyük ve küçük çıkıntılar, bağlara ve kas kirişlerine tutunma noktaları olan sağlam, pürüzlü bölgeler vardır. Ayrıca az ya da çok derin boşluklar olan eklem çukurları da komşu kemiklerin çıkıntılı bölgeleriyle eklemlenir. Kemer biçimindeki açıklıklar, kanallar, oluklar, kirişlere, damarlara ve sinirlere geçiş olanağı sağlar. Kemiğin bekleyici kanallar denilen deliklerdense o kemiğe ilişkin, iç kesime doğru uzanan sinir ve damarlar ilerler. Gerçekte kemik yaşayan bir dokudur. Taze bir kemiğin kesitinde farklı bölümler ayırt edilebilir.: yüzeyde kemik zarı(periost) ve eklem kıkırdağı ve süngersi kemik dokusu, en sonunda da kemik iliği görülür.
Kemik zarı, kemiğin bütününü , bağ ve kiriş tutunma yüzeyleri ile eklem kıkırdakları düzeyi dışında ,bir kılıf gibi saran lifsel yapıda bir zardır; ortalama kalınlığı 2mm kadardır. Esnek lif bakımından zengin olan derin yüzüyle kemiğe yapışmıştır. Kemiği besleyen damarlar, içinden geçtikleri kemik zarını da bir arada beslerler. Kemiğin enine büyümesinde ve yenilenme olaylarında kemik zarının çok önemli bir işlevi vardır. Ama yalnız verimli denilen genç kemik zarı bu özellikleri taşır; bu özellikler yaşla birlikte azalır.
Kıkırdak ,sedef beyazı renginde , esnek dirençli bir dokudur;daha altta bulunan kemiğin aşınmasını önleyerek ,kemik eklem bölümleri arsında yastıkçık görevi görür.
Tıkız kemik dokusu hemen kemik zarının altında yerleşerek kemiğin gövdesine biçim veren oldukça sağlam bir kılıftır. Süngersi dokuysa aralarında bağlantılı ve içleri kemik iliğiyle dolu çukurcukları (ilik araları) sınırlayan kemik tabakalarından oluşur. Kemik dokuların süngersi ya da tıkız olarak dağılımı kemiklerin biçimine göre değişir. Uzun kemiklerin tıkız doku kılıfı uçlara doğru incelmekteyken,merkezdeki kanalın içinde (ilik kanalı) kemik iliği bulunmakta , bu da bir kemik ucundan öbürüne uzanarak kemik gövdesini geçmektedir. Kemik uçları düzeyinde ,tıkız doku,süngersi doku ve içini dolduran iliği saran ince bir tabaka gibidir. Yassı kemiklerse aralarında süngersi doku tabakasıyla ayrılmış iki kat tıkız doku tarafından oluşturulur, ancak bazen bu süngersi tabaka aradan kaybolur ve tıkız tabakalar birbirine yapışmış olur. Kafa tası düzeyinde, tıkız doku tabakaları, iç kat,dış kat(düz kemiksi tabaka) diye adlandırılır:ikisi arasındaki süngersi doku tabakasıyla diploe (kafatası kemiklerinin iç ve dış katları arasındaki süngersi doku) diye bilinir. Kısa kemiklerdeyse süngersi dokunun merkezi bölümü tıkız dokuyla sarılmıştır.
KEMİK İLİĞİ:
Kandaki katı cisimciklerin oluşmasında temel işlevi bulunan kemik iliği, evrimin üç aşamasına uygun olarak üç değişik görünüm sunar. Önce süngersi doku içinde olduğu hareketli devresinde, kırmızı renktedir. Yavaş yavaş yağlı hücreler tarafından kaplandığı, ilik kanalı içinde olduğu sıradaysa rengi sararır. Yaşlılarda artık tümüyle hareketsiz iş göremez durumdadır, tamamen yağlı hücrelerle doludur ve gri renktedir.
Erişkinin yalnızca göğüs kemiği kafa kemikleri, kaburgaları, kalça kemikleri gibi yassı kemikler hareketli kırmızı ilik içermektedir. Yetmiş yaşındaysa göğüs kemiği ve kaburgalar büyük ölçüde önce sarı, sonra gri ilikle dolar.
Kemik İliği (Mavi renkle işaretlenmiştir)
KEMİK YAPISI:
Kimyasal açıdan bakınca, kemik dokusu %45 oranında kalsiyum, fosfor, sodyum, magnezyum, flor gibi mineral tuzlardan, %30 oranında da organik maddelerden oluşur. Organik maddelerin başlıcası, karbon bakımından zengin olan protein, daha doğrusu bir skleroproteindir ve osein diye adlandırırlar. Havayla temas edince kireçleşen bu madde karbona dönüşür, kaynar suya daldırıldığında jelatine çevrilir.
Mikroskopta incelenen kemik dokusu, yıldız biçiminde canlı hücreler halinde görünür; bu hücreler mineral tuzlarla dolu oseinden oluşmuş sert bir madde içindedir. Her hücre kendi kemik boşluğu içinde yer alır ve bazı uzantılarla öbür hücrelere bağlanır. Hücreler kendine bağlı sinir ve damarların çevresinde iç içe sıralar halinde yer alırlar. Bu biçimde sıralanan kemik borularına Havers kanalı adı verilir. Bir kanal çevresinde dizili tümüneyse Havers sistemi(ya da osteon) adını alır. Her osteon , bir yandan kemiğin yüzeyine doğru uzanırken, öte yandan ilik kanalı içine açılır.
KEMİKLERİN OLUŞMASI ve BÜYÜMESİ:
Kemik dokusunun başlangıcını bağ dokusu oluşturur. Kemikleşme buradan kalkarak iki biçimde gerçekleşir. Zarsı kemikler denen(sözgelimi kafatası kubbesi ve yüz kemikleri) aşamaya dek olan bağdokudan ya da doğrudan kemikleşme ve kıkırdaktan kemikleşme (burada bağdoku önce kıkırdak dokusuna dönüşür, bu dokuda bir dizi değişim sonucu kemik dokusu halini alır.)
Kemikleşme değişimi gelecekteki kemiğin kıkırdak taslağının ortasında açığa çıkan ve kemikleşme noktaları denen bazı özel bölgelerden başlar. Uzun kemiklerde ,genellikle her kemik gövdesinde bir ve kemik ucunda da bir ile iki kemikleşme noktası görülür.Böylece kemik dokusu arttıkça , kıkırdak da azalır. Ama bütün büyüme sürecinde kemik gövdesi ve kemik uçlarındaki kemikleşmiş bölgeler büyüme kıkırdağı denen kıkırdak bölgeleri tarafından ayrılmış olarak kalır. Söz konusu büyüme kıkırdakları ,kemik boyuna gelişmesini sağlar: bu kıkırdaklar var oldukları sürece kemikteki büyüme de bitmemiş demektir.(olay röntgenle saptanabilir.). büyüme ancak 18-25 yaş arasında biter. Bu sırada kemik gövdesi belirgin biçimde kemik uçlarına yapışmış durumdadır. Kıkırdağın kemikleşe mekanizması, kıkırdak bölgesinin kalınlaşmaksızın kemik ucuna doğru yer değiştirmedir. Gerçekte, kemik ucu tarafından yeni kıkırdak durmaksızın gelişirken, kemik gövdesi tarafındaki kıkırdakta yavaş yavaş süngersi kemik dokusuna doğru gelişmektedir. Hücreler damarlanarak, sütunlar halinde sıralanırlar; bunların çevresindeyse kalsiyum yüklü temel madde vardır.
Kemiğin kalınlığına doğru büyümesi kemik zarındaki derin tabakaların etkinliği sayesinde olur. Bu etkinlik tüm yaşam boyunca sürmekle birlikte gençlerde daha fazladır. Büyüme bir kez tamamlanınca, kemik yapımı kemik yıkıcı hücrelerin (osteoklastlar) yıkımıyla dengelenmiş olur.
Kemiklerin büyümesi ve ardından kemik yıkımıyla yapımı arasındaki dengenin sağlanması, çok karmaşık sistemle gerçekleşir.Bu düzeni sağlayan öğeler arasında içsalgı bezleri sistemi (hipofiz,tiroyit ve paratiroyitler, üreme bezleri) ,organizmanın kalsiyum ve D vitamini yönünden durumu önemli rol oynar(kalsiyum besinlerle, d vitaminiyse güneş banyolarıyla sağlanır.)
Kaynak:Dr.Derya.com
-
Bu haber için yorumlar (0 adet)
Güncel konular
izmirde Dubai çikolatası modası
Büyük küçük herkesin lezzetine doyamadığı Dubai çikolatası hem görüntüsü hem çıtırdısı ile herkesi mest ediyor.
Çikolatanın sırrı kadayıf ve antepfıstığı ezmesinde saklı.
Uğruna uzun kuyruklar o
Tiktok başta olmak üzere instagram ve influencerların yaptığı dubai çikolatasını sizde öğrenmek ve sevdiklerinizle paylaşmak istermisiniz.
İşte A dan Z ye Dubai çikolatasının yapımını öğrenebileceğ
Dubai çikolatası, dünyanın her yerinden gurmeler ve çikolata severler için bir lezzet yolculuğuna çıkarıyor. Bu tariflerde, hem klasik hem de yaratıcı seçenekler sunarak, sizlere evinizde Dubai'nin eş
Actifry ile irmik helvası yapmak mümkün değildir.Çünkü kızartma tarifleri için tasarlanmış bir cihazdır.
İrmik helvası genel olarak tavada , ocak üzerinde hazırlanır.
irmik helvası geleneksel ta
Fonksiyonel Gıda Kurkumin içeren Zerdeçal
Birçok defa duyduğunuz fonksiyonel gıdalardan kurkumin bu listenin baş tacıdır.
Günümüz modern yaşamda özellikle sindirim sistemi iltihabı giderek artmaktadır.Zerdeçal içeriğindeki kurkumin ile h
Son Yorumlar
Limonlu panna cotta için:
3 malzemeli kurabiye için:
3 malzemeli kurabiye için:
Dana emense için:
Çikolata dolgulu portakallı kurabiye için:
Ali Nazik için:
Havuçlu cevizli kek için: